küçük şeyler ne demek?

Küçük Şeyler (), Samipaşazade Sezai'nin 1891'de yayımlanan hikâye kitabıdır. Kısa hikâyenin, Batı edebiyatındaki hikâyelerle benzer özellikler gösteren Türk edebiyatındaki ilk örneği olarak kabul edilmektedir. Edebiyat tarihçilerinin kısa değerlendirmeleri dışında pek fazla dikkat çekmemiş, ilk baskısından sonra bir daha basılma imkânı bulamamıştır. Yeni harflerle de ayrı bir basımı yapılmamış, yazarın bütün eserlerini bir araya toplayan Zeynep Kerman tarafından okuyucuya ulaştırılmıştır. Günümüzde farklı yayınevleri tarafından günümüz Türkçesiyle Küçük Şeyler adıyla yayımlanmaktadır. Eserin 1891 tarihli Matbaa-i Ebüzziya basımı nüshası İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı'nda yer almaktadır.

Bir mukaddime, altı hikâye (sırasıyla "Bu Büyük Adam Kimdir?", "Hiç", "Kediler", "İki Yüz Elli Kuruşa Bir Asır", "Düğün", "Pandomima") ile Alphonse Daudet'den çevrilen "Arlezyalı" adlı bir hikâyeden oluşan Küçük Şeyler{{'}}de sonradan eklenen mensure olarak nitelenebilecek türde yazılmış "Bir Kitâbe-i Seng-i Mezâr" adlı metin de yer alır. Hem romantizm hem de realizmin izlerini taşıyan ve gözleme dayalı olan eserde vakâlar ve kahramanlar doğaüstü özellikler taşımaz. Sezai bu eseriyle Namık Kemal ve Abdülhak Hamit Tarhan çizgisinden kısmen uzaklaşmakla birlikte yine de tasvirlerine şahsi duygularını katmak suretiyle romantizmden tamamen kopamadığını göstermiştir. Eser başta Halid Ziya Uşaklıgil olmak üzere Edebiyat-ı Cedide yazarları üzerinde büyük ölçüde etkili olmuştur. Küçük Şeyler için olumlu yorumların yanı sıra süslü anlatımı nedeniyle kendisiyle çeliştiği ve edebî değerinin yüksek olmadığına dair olumsuz görüşler de vardır.

Konusu

"Bu Büyük Adam Kimdir?" adlı hikâyede anlatıcı sokakta gördüğü uzun, dağınık saçlı, geniş alınlı, dalgın ve düşünceli yürüyüşünden dolayı sendeleyip duran bir adamı, Fransızca hocasının okuttuğu Büyük Adamların Hayatı başlıklı kitaptaki betimlemelere uygun bularak onun "büyük bir adam" olduğunu düşünür. Adamın görünüşünden ve davranışlarından yola çıkarak nasıl büyük bir düşünür olduğu hakkında hayaller kurar. Anlatıcı, öykünün sonunda gözünde bu kadar büyüttüğü kişinin okuma yazması bile olmadığını esnafın birinden öğrenerek gerçekle yüzleşir.

"Hiç" hikâyesinde babasız büyüyen, içe kapanık, eğitimli genç bir adam, günün birinde vapurda kendisine gülümseyen bir kadın görür. Genç adam, hayallerini bu kadın ile süsler; ancak evlenme kararı verdirecek kadar besleyen tebessümün, sahibinin üst dudağının kısa olmasından yani bir şekil bozukluğundan kaynaklandığını anlar. Bu gerçekle ani bir yüzleşme yaşar ve tüm hayalleri yıkılır.

"Kediler" hikâyesinde otuz üç yıllık eşinden evdeki çok sayıda kediyle kendisi arasında bir seçim yapmasını isteyen adam, karısından "kediler" yanıtını alır. Bir kedi topluluğuyla aynı evi paylaşarak yaşayamayacağını düşünen adam evi terk eder. Öfkeyle ve belki de gençlik günlerine öykünerek alınmış bu karar, günün sonunda yerini açlık ve yatacak yer kaygısına bırakınca karakter evine dönmek zorunda kalır.

"İki Yüz Elli Kuruşa Bir Asır" hikâyesi Çamlıca'nın tasvir edilmesiyle başlar. Hikâyede anlatıcının romantik bir tutku ile bağlandığı koruluğun odunculara satılarak kesilmesi anlatılır.

"Düğün" hikâyesinde bir cariyenin hayattan beklentileri ve hayal kırıklıkları anlatılır. Odalık olan Dilsitan, artık evin beyi Behçet'in haremi olacağını düşünmektedir ve uzun süre bu ümitle dolaşır. Behçet'in başkasıyla evleneceğini öğrendiğinde ise dünyası yıkılır. Bulunduğu konumdan öte bir ümit taşıyan Dilsitan satılmak istense de sinir hali zamanla vereme dönüşür ve bir zaman sonra da ölür.

"Pandomima" hikâyesinde komiklik yaparak hayatını kazanan, içe kapanık ve yalnız olan Paskal, seyircilerinden Eftalya adında güzel bir genç kıza âşık olur. Ancak Eftalya bir gün tiyatroya kocasıyla birlikte gelir. Bu duruma çok üzülen Paskal platonik aşkına karşılık bulamayacağını anladığında intihar eder.

Basımı

Eserin ilk basımı 1891'de Matbaa-i Ebüzziya'da, Kitapçı Arakel Efendi naşirliğinde yapılmıştır. Bu basım İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Atatürk Kitaplığı'nda Osmanlıca Kitaplar Koleksiyonu kapsamında yer almaktadır.1 Latin alfabesiyle kitabın yeni bir ayrı basımı yapılmamıştır. Zeynep Kerman, 1981 yılında yazarın eserlerini derleyip toplu olarak okuyucuya sunarken Küçük Şeyler{{'}}i de kitabına dahil etmiştir.2

Edebiyat tarihindeki yeri

Türk edebiyatında, hem sözlü hem yazılı, manzum ve mensur hikâye geleneği olmasına rağmen Tanzimat'tan sonra farklı yapısal özellikler taşıyan bir anlatı türü olarak yeni bir hikâye tarzı oluşmuştur. Giritli Ali Aziz Efendi tarafından 1796-97'de yazılan ve ilk defa 1852 tarihinde basılan Muhayyelât, Batı tesiri olmadan gerçekçi anlatıma olan yakınlığıyla modern Türk hikâyesinin başlangıcı sayılmaktadır.34 Bunun dışında, 19. yüzyılda basımları yapılarak yaygınlık kazanmış olan meddah hikâyeleri "yeni hikâyeye" zemin hazırlayan eserler olarak görülmektedir.5 1875-1890 yılları arasında Ahmed Midhat Efendi'nin devam eden Letaif-i Rivayat serisinin dışında Mehmet Celal'in Venüs, Cemile gibi uzun hikâyeleri ile Nabizâde Nâzım'ın ilk dönem hikâyeleri bulunmaktadır.6 Ahmed Midhat Efendi, çoğunlukla uzun öyküyü yeğlemiş, Kıssadan Hisse (1870-1871) adlı kitabında kısa hikâye formatında metinler üretmişse de kitap adından anlaşılacağı gibi kıssalar ve fıkra türü yazılar içerdiği için hikâye sınıfına dahil edilmemektedir.7 Emin Nihat Bey'in Müsâmeretnâme (1872-1875) eseri de yedi uzun hikâyeden oluşmaktadır. Samipaşazade Sezai'nin Küçük Şeyler{{'}}i Türk edebiyatında modern anlamda kısa hikâyenin başlangıcı kabul edilmektedir.8910 Eser, Batı edebiyatındaki hikâyelerle benzer özellikler göstermektedir. Sezai'nin bu eseri, süslü, terkipli olmasına ve betimlemeler barındırmasına rağmen Tanzimat dönemi yazarlarının eserlerine benzemeyen özellikler taşır. Sonuç olarak bu hikâyeler, kısa hikâyenin Türk edebiyatındaki ilk olgun örnekleri olarak gösterilmekte11 ve edebî bir tür olarak ilk ipuçlarını vermektedir.12

İçeriği

Küçük Şeyler; bir mukaddime, altı hikâye, bir mensure ve bir tercüme eserden oluşmaktadır. Sami Paşazade Sezai, eserin mukaddimesinde ayrıntıların ve üslubun önemini vurguladıktan sonra bilim ve psikoloji ile şairaneliği birleştirerek yazmaktan söz eder ve "Buna 'ilm-i teşrih-i edebî' tabirini kullanmak câizdir sanırım." der.13 Sezai, mukaddimede "Dünyada bir zerre yoktur ki güzel yazılmak şartıyla bir mevzu-i mühim addedilmesin. Âlem-i şemsin ahvalini tasvir etmekle bir hurdebînî böceğin kalbini teşrih eylemek edebiyatça müsavidir . En mufassal , en mükemmel kitaplarda bazı küçük şeylerin edebiyatça ehemmiyeti pek büyüktür." sözleriyle küçük şeylerin de öyküsünün yazılabileceğini söyler. Güzel yazmanın her şeyin başında geldiğini belirterek söze başlayan Sezai, divan edebiyatında hikâye türünün yerine gelebilecek mesnevilerde, halk hikâyelerinde ya da geleneksel hikâyecilikte olduğu gibi hikâye türünün garip ve hatıra gelmeyecek kadar çocukça bir şey olmaktan çıkması gerektiğini savunur.14 Artık hikâyelerde, "tabiat sırlarına" ve "insan kalbine" dair araştırmaların anlatılmasını ve bu anlatım sırasında da metnin "şâirane bir üslûb-ı âlî" ile yazılmaması gerektiğini belirtir. Realizmi savunan önsözden ötürü Nihad Sâmi Banarlı, Alphonse Daudet'nin Jack isimli romanını Türkçeye çevirerek Servet-i Fünûn mecmuasında tefrika olarak neşreden (Mart-Temmuz 1892) Sezai'nin, bu realist üsluba sahip Fransız yazarın etkisinde kaldığını öne sürmüştür.15

Küçük Şeyler{{'}}e Vuslat isimli cariyenin veremden ölüşü acısıyla yazılan bir "Kitabe-i Seng-i Mezar" başlıklı nesir sonradan ilave edilmiştir.16 Ayrıca Alphonse Daudet'nin Lettres de mon moulin kitabında yer alan 1869 tarihli "L'Arlésienne" hikâyesi "Arlezyalı" başlığıyla Sezai tarafında tercüme edilerek kitaba eklenmiştir.

Anlatım özellikleri

Yazar, hikâyelerinin bazılarında düz yazının içine nazım parçaları yerleştirmiştir.17 Hikâyelerin hepsinde birbirine koşut ve aynı zamanda birbiriyle karşıt olan iki dünya kurulur. İlk dünya, hayallerin dünyasıdır. Bu dünyanın anlatımı, anlatı sırasında da önce gelir. Genellikle okurun karakterle özdeşleşmesini öngören bu kısımda "şairane üslup" hayallerin anlatımına eşlik eder. Hikâyelerdeki ikinci dünya ise gerçeklerin dünyasıdır. Genellikle öykülerin en sonunda karakterle birlikte okur da bu dünyayla karşılaşır. Bu karşılaşma, yumuşak bir geçişten bir hayli uzak, ani ve genellikle şoke edici bir yüzleşmedir. Hikâyelerin bazıları ("Bu Büyük Adam Kimdir?" ve "Hiç") şok anıyla sona ererken bazıları da ("Düğün" ve "Pandomima") yaşanan şokun karakteri ölüme kadar taşıdığı sürecin anlatımıyla biter. "Bu Büyük Adam Kimdir?", "Hiç" başlıklı hikâyeleri hâriç hikâyelerde sürprizli son kullanılmamıştır ve üçüncü şahıs anlatımı mevcuttur. Bazılarında ise müellif, vakânın kahramanlarından biridir, gözlemlediklerini bizzat anlatmıştır.18 "Bu Büyük Adam Kimdir?" hikâyesinin başlangıcındaki, "O zaman itiyad etmiştim. Pederimin yüz kişiye ikametgâh olan konağında tertip edilmiş derslerimizi bitirdikten sonra, akşam üzeri ekseri Taşkasap'tan Bayezid'e kadar yayan gidip gelirdim." cümlelerinde anlatılan Sezai'nin kendi hayatıdır, "İki Yüz Elli Kuruşa Bir Asır" başlıklı hikâyesinde de aynı hususiyeti, Çamlıca'da geçirdiği yılları ele alınmıştır.19 "Düğün" ve "Kediler" isimli hikâyeleri diyalogla başlamaktadır. Mekân olarak yazarın yaşadığı muhit, Çamlıca ve o civarda bulunan Bulgurlu; bunların yanında Taşkasap, Laleli, Aksaray, Sultan Ahmet ve Büyükada kullanılmıştır. Kahramanlar doğaüstü özellikler taşımaz;20 hemen hepsi halk arasından seçilmiştir: hasta çocuğuna ilaç alamayan dar gelirli memurlar, annesini geçindirmek için Anadolu'dan İstanbul'a hizmetçiliğe gelen genç kızlar, kalıbı kıyafeti yerinde fakat okuma-yazma bile bilmeyen cehalet timsalleri, dolandırıcılar, takdir edilmeyen halk tiyatrosu sanatkârları, çobanlar, bilhassa Çerkes cariyeler seçilen karakterlere örnektir.

Karşılama

Eleştiriler

Küçük Şeyler için olumlu yorumların yanı sıra süslü anlatımın içermesiyle kendisiyle çeliştiği ve edebî değerinin yüksek olmadığına dair olumsuz görüşler de yapılmıştır. Halid Ziya Uşaklıgil, İzmir'de bir kitapçıdan aldığı Küçük Şeyler{{'}}in sayfalarını parmağı ile yırtarak neşveyle okumaya başlamıştır ve o dönemde millî hislere yabancı kalınmadığına bu küçük hikâyelerin delâlet ettiği kanaatine varmıştır. Eserle ilgili şunları dile getirmiştir:21

"Küçük Şeyler beni çıldırttı. Sanat heyecanlarımın içinde bu kitaptan duyduğum zevke ve nişata yetişebilecek bir tehassüs bilmiyorum. Bu bana yeni bir ufuk, memleketin nesir ve sanat semasında vaadlerle dolu parlak bir meşrık göstermiş oldu. Küçük hikâyelerin terceme tecrübeleri ile geçen zamanların ve bu Küçük Şeyler bediasıyle mükerrer temasların bende biriktirmiş olması lâzım gelen bir heyecan yekûnu, âdeta gelecek senelerin meşîmesine düşerek hayata çıkmak zamanına intizaren ihtizaza başlamış bir habl tohumu teşkil etmiş olacak ki tahrir mesleğimde en ziyade sevdiğim küçük hikâyelerden kim bilir ne kadar yazdım."

Halit Fahri Ozansoy, yazar ve eser için "Hele roman ve hikâye nevinde, Namık Kemal'in fevkine çıkan istidadı onu gerek Sergüzeşt romanında gerek Küçük şeyler hikâye cildinde bu eserlerin daha neşri tarihinde yüce bir üstad olarak tanıtmıştı." sözlerini dile getirmiştir.2223 Nihad Sâmi Banarlı, hikâyelerde realist Fransız edebiyatının tesiri olduğunu ve yazarın bu küçük hayat hadiselerini, dikkat ve alaka çeken hikâyeler haline koymada ustalık gösterdiğini yazmıştır.24 Hikâyelerin edebi değerlerinin yüksek olmamakla beraber aynı hikâyelerde teknik pürüzler bulmanın da kolay olmadığını da açıklamıştır. Banarlı ayrıca yazarın sonraki eseri Rumûzü'l-edeb{{'}}i incelerken "Küçük Şeyler{{'}}le kendi mütevazı sanatının ve Türk edebiyatı tarihindeki yerinin zirvesine yükselen Sezai, bundan sonraki eserlerinde artık eskisi kadar tesirli değildir." sözlerini dile getirmiştir. Fevziye Abdullah, Samî Paşazâde Sezaî adlı çalışmasında Sezai'nin küçük hikâyelerinde vakâ ve teferruatların maharetle seçilip tertip edildiğini, vakâların tabiî seyrinin neticeyi hazırladığı belirtmiştir.25 Ayrıca "az rastlanılır, hârikulâde vakâlarla heyecan uyandırmaya çalışmayıp basit vakâlardan güzel bir eser yaratması"nı realizme bağlamış ve eser hakkında genel olarak şunları dile getirmiştir:

"Sezai'ye edebiyat tarihimizin Tanzimat'tan sonraki müeeddidleri arasında yer kazandıran ne tiyatroları, şiirleri, ne de makale, musahabe, seyahat notları ve hâtıralarıdır; onu ayakta tutan tarafı, şöhretini temin eden Sergüzeşt{{'}}ten ziyade küçük hikâyeleridir. Hemen her bakımdan mükemmel bu küçük hikâyeler edebiyatımızda, âid olduğu nev'in ilk örnekleridir ve kendinden sonraki genç neslin müstakbel küçük hikâye üstadlarının yükseldiği zirveye yol gösterme şerefi Sezai'ye âiddir."

Selim İleri, Küçük Şeyler{{'}}in birkaç küçük öyküsüyle gerçekten klasik değerler taşıyan bir kitap olduğunu, Latin alfabesiyle yayımlanınca ilgi uyandıracağını düşündüğünü; fakat bunun gerçekleşmediğini belirtti.26 Sezaî'nin Sergüzeşt{{'}}teki çok yönlülüğünü, romantizmle gerçekçiliğini, gerçekçilikle yenilikçi tutumu iç içe barındırışını Küçük Şeyler{{'}}de özellikle "Düğün" ve "Pandomima" adlı öykülerinde sürdürdüğünü yazdı. Ayrıca İleri yazısında "Düğün" hikâyesinin derli toplu oluşunu devri için çok şaşırtıcı, benzeri olmayan bir başarı olduğunu; "Kediler" ve "İki Yüz Elli Kuruşa Bir Asır" hikâyelerinin gerçekçilik açısından, gündelik olguların ilk kez hikâye edilişini belgediğini; Alphonse Daudet'ten yapılmış bir çeviri olan "Arlezyalı"nın, Sezaî'nin Batı'dan farklı yazarlara vurgunluğunu duyumsattığını açıkladı. İleri,"Türk Öykücülüğünün Genel Çizgileri" adlı bir diğer yazısında eserdeki hikâyeleri "ustalıklı ürünler" olarak nitelemiştir.27 Öyküden doğaüstü güçlerin ayıklandığını; yazarın kendi döneminin insanını, yaşam biçimini, düşünüşlerini yansıtmaya çalıştığını ve Ahmet Mithat anlayışından sıyrılarak, kişiselliği vurguladığını yazdı.28

Kekibeç dergisinde "Küçük Şeyler{{'}}de Saklı Beyitler" adlı bir yazı yazan Günil Ayaydın Cebe, Sezai'nin cümlenin işlevini ön plana çıkaran değerlendirmesine ve dönemin edebiyat eleştirisinin Arapça ve Farsçanın kullanımına odaklanmasından yakınmasına karşın, öykülerinde son derece "süslü" ifadelere yer verdiğini, böylece kendisiyle çeliştiğini dile getirdi. Yazarın hemen hemen her öyküsünde Osmanlı divan ve İran edebiyatından beyitler kullanmasının bilinçli olarak yerleştirdiği önemli bir teknik ayrıntı olarak düşünülebileceğini belirtti. İrfan Topal, yazarın "İki Yüz Elli Kuruşa Bir Asır" hikâyesini çevreci bakış açısıyla ele almış, hikâyede Çamlıca sırtlarındaki bir orman katliamının gündeme getirilerek bundan duyulan rahatsızlığın ifade edildiğini belirtmiştir.29 Yılmaz Daşçıoğlu ile Okan Koç tarafından yazılan makalede yazarın Küçük Şeyler{{'}}de yer alan hikâyelerinde kendi şahsiyetiyle, duygularıyla var olmaya çalışan kişileri ele aldığını30 ve "Düğün"deki Dilsitan'ın psikolojisini ustalıkla yansıttığını belirtmişlerdir. TDV İslâm Ansiklopedisi{{'}}ndeki "Hikâye" maddesinde Âlim Kahraman, eserin özellikleri arasında hikâyecinin bakışındaki dikkati, tabiat ve eşya tasvirlerine ruh hâllerine ve temaya uygun bir fonksiyon yüklenmiş olması, hikâyeye yabancı unsurların atılması ile sağlanan sanatkârane yoğunluğu göstermiştir. Türk edebiyatında Avrupaî tarz küçük hikâyenin ilk örneği sayıldığını ve söz diziminde kendinden önceki Tanzimat yazarlarının etkisinden kurtularak bu defa Fransızcanın etkisiyle oluşmaya başlayan yeni bir ifade tarzının kendini hissettirmesinin, Küçük Şeyler'i düz yazıda Edebiyat-ı Cedîde yazarlarının kılavuzu durumuna getirdiğini yazmıştır.31

Etkiledikleri

Samipaşazade Sezai, bu eseriyle Namık Kemal'in etkisinden kurtulmuş, Fransızcanın etkisi altında kalmaya başlamıştır. Bu konuda kendisinden sonra yetişen Edebiyat-ı Cedide nesircilerine kılavuzluk etmiştir.3233 Cevdet Kudret'e göre yazarın cümlelerinden bazılarını Edebiyat-ı Cedide cümlelerinden ayırmanın imkânı yoktur.34 Halid Ziya Uşaklıgil, küçük hikâyeler konusunda Sezai'den etkilenmiştir.35

Kaynakça

Dış bağlantılar

Orijinal kaynak: küçük şeyler. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.

Footnotes

Kategoriler